Caner Yaman - Sözleri

1980 yılında Zonguldak'da dünyaya gelmiştir. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamlamıştır.
İrlanda ve İngiliz edebiyatından çevirileri bulunan Caner Yaman, 2012 yılında Uluslararası Fotoğraf Sanatçısı unvanını almıştır. Deneme ve hikayelerden oluşan ilk kitabı "Sonrası Yok" 2014 yılında yayımlanmıştır. Halen Bülent Ecevit Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatında Araştırma Görevlisi olarak çalışan Caner Yaman, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde İngiliz Edebiyatı Doktora programında eğitimini sürdürmektedir.

Gönderim  2,767 Görüntüleme Güncelleme 4 yıl önce
Caner Yaman - Sözleri

En Güzel Caner Yaman Sözleri

Şiir yazmak kesmiyor, küfür lazım yokluğuna…

Özünden düşmüşsün sen, gözümden düşmüşsün çok mu?

Uzaklaşınca değil, yakınlaşınca özlersin bazılarını…

Unutulur unutulmasına da sesi gitmez kulaklarından…

Gidenlere harcadık kalanları.

Bencildir insan, kendi gider ama gidilsin istemez kendinden…

Konuşsak yıldırım düşer, sussak fırtınadır…

Sonra dedim ki kendime onsuz vardım onsuz olacağım. Sonra gittim, seslendi. Hayret dönmedim…

Şiir yazasım geliyor, gülüyorsun, geçiyor…

Sen şimdi hecele dur ismimi, ben çoktan geceye gömdüm seni…

Sadece gitmekle kalsaydın keşke… Yani bir şekilde, kalsaydın işte…

Bir paragraftan sızan özleme kibrit çaksan, kaç şehir alev alır, kaç taht devrilir? Buna kafa yormadım hiç…

Olmayacak duaya da âmin dedik, duaydı çünkü, öyle öğrendik…

Bir zamanlar anlamı vardı sorular sormanın, artık soramaz oldum, sormaktan yoruldum…

Yaptığım onca yanlışın götüremediği tek doğrusun sen…

“İçinde güzel müzik çalan bir evim olsun istedim sadece,” dedi bir oyun kahramanı, “hepsi bu, başka bir şey istemedim…”

Sözünden az insanlar gördüm…

İki düşman bir dostu öldürse, oradan bir dostluk da doğabilir. Matematik pek güvenilir değildir.

Onları, içimizdeki karanlık denize uğurladık…

Camın ardında banliyö treni, buz gibi raylar, yırtık bim poşeti… Ve sabaha karşı yastığımda bir tel saçı onun…

Ruhum üşür, ter atar gözlerim…

Biz de gördük gözümüzün önüne donmuş serçeler gibi düşen gerçekleri. Canımız yandı, içerledik.

Senden değil, kaybettiklerimden çıkar beni…

Gece gece yazdırma seni, bir paragraftan sızan özleme kibrit çaksan kaç şehir alev alır kaç taht devrilir. Buna kafa yormadım hiç…

Bırak! Biz bende, izi sende kalsın…

Uğruna savaşacağın birileri kalmadığında yarım kalırsın. Kalan yarın giden yarını özler, bir şey yapamazsın…

Benim olmayanın ederi vardır, benim olanınsa değeri…

Hangi ayaz titretebilir şimdi beni? Üşür müyüm sol yanıma mum basıp gitmişken gidenlerim?

Herkes kendi acısının varisidir…

Ayakkabı bağcıkları yüzünden diz çöktürdük annelerimize, hayat bazen sırf bunun diyetini ödetiyor bence…

Gecenin en köründe gel, ayak sesinle dağılsın kalbim…

Gelmediler işte, ne yaptıysak getiremedik, gelmeyesiye gitmişler, bilemedik…

Söndür ışıklarını ey şehir, aydınlanmıyor gecemiz…

Sen yine de giderken ceketimi al bence, yokluğum bardaktan boşanırcasına yağacak üzerine…

Gideni geride bırak, ileride karşına çıkacak…

Kaç kulaç götürür beni sana? Yüreğimin karşı yakasına kaçta kalkar vapurlar?

Bu kadar yalnızlık umuda zarar…

Derme çatma bir aşka verilmiş yıkım emrinin tek direnişçisiydim, kaçınılmazdı, kaybettim… (

İçten hiçe bir yol oldun şimdi…

Ben gel dedim o git anladı… Şimdi kime git desem yalnızlığımı çoğaltıyor kelimeler…

Neresinden tutsam içimde kalıyor bu aşk…

Yersiz laflar ediyorum bu gece kendime, bir aklıma düşsen barut kokacak içim…

Öyle sıradandın ki utandırmaya kıyamadım…

Hiç sırtımdan vuruldum diyemedim, ben kimseye sırtımı dönmedim…

Birinden gidiyorsun bana gelirken, gelme, gidersin yine…

Nazım gibi olmak lazım, yeri geldi mi en sevileni bile yerden yere vurmalı ki ayağa kalksın…

Kolay kanma herkese… Kansızın gerçek yüzü ansızın çarpar yüzüne…

Gidenlerle kalamadık belki, lakin gidenlerde kaldığımız her hallerinden belliydi…

Bırak soğusun çayın, özlemlerin sıcak nasılsa…

Ve artık, ne yazık, teveccühüne yer kalmadı içimizde, cümlemizde nesne olanın.

Başka bir şehirde başka sen bulunur mu?

Sen susarsın, onlar söyleyemedikleriyle kalır. Susmak büyük bir cezadır.

Soytarıların ağzında yazık olan delikanlı bir cümlesin şimdi…

Üzerine milyarlarca cümle kurulan siyaset için, bir harf bile değilsin…

Biz serçeleri doldurup bir sandala, yaktık, içli içli ağladık.

Hükmünü yitirdi sesin, sen artık kupkuru bir gürültüden ibaretsin…

Ben şair değilim, sen de şiir olamazsın. Dağılalım…

Yağmurda ıslananlardan değil, yağmuru hissedenlerden olsaydın keşke…

Kolay iyileşmez iyi niyetinden vurulanlar…

Başka gülüşler değmiş senin yüzüne, sen bence git artık…

Rüzgârgülünce mi dönüyor acaba rüzgârgülü?

Kaldıysa biraz masumiyetinden getir bana, yatak odamın duvarlarına yetmiyor boya…

Yine de ben, denizden hiç şiir esirgemedim…

İnsanlar acımasızdır, sen yine de sev yoksa halleri acınasıdır.

Çok yalnızdı şehir, gidenlere ağladık…

İntihar süsü verip yokluğuna, bir sabah vakti yenileceğim sana…

Ve ben, tanıdıkça saklanıyorum kendimden…

Bıçağı en sevdiklerin vurabilir en derine, gerisi sıyırabilir ancak…

Başka bir şehirde başka duyulur mu yağmur?

Biz insanlar ne kadar benziyoruz birbirimize, herkes uzakları besliyor içinde…

Kaç ayrılık biriktirdi gözlerin?

Herkes doğru diye yanlış bu dünya. Sen yalan ol, yalan söyle bana…

Gidişin eksiltmez gülüşlerimi…

Azsın… Ve sen artık ne yaparsan yap, acıtamayansın…

Yüreğinden geceye kaç damla kan aktı?

Bazen kazanamazsın. Ve yitirilen bir savaş, bir daha asla savaşmama nedeni olabilir. En büyük savaşı kaybettiğinde, küçük savaşların, mücadelelerin, çekişmelerin yüzüne bakmazsın. Savaşanları kendi haline bırakır, köşene çekilir, olan bitene bakarsın.

Ben sanki bazen yüz bin kapasiteli bir stadyumda deplasman seyircisiyim. Sesim çıkmıyor. Ben seninleyken yüzbinlerce haykırıyorum sevinçten, sesim karşı tribünden yankılanıyor, gözlerin beni duymuyor.

Başı omuzlarımdaydı. Yüzüm yanıyordu. Bir yangının, bir yıkımın ortasından birlikte geçiyorduk. Bir şehir yıkılıyordu, biz kendimize kaçıyorduk. Kalsak, şehirle birlikte yıkılacaktık. Başka bir hayat mümkündü ve biz dörtnala oraya sürüyorduk. Boynumdan göğsüme doğru bir damla gözyaşı ilerliyordu. Karen ağlıyordu, yüzüm yanıyor, yüreğim üşüyordu…

Şimdi sen hiç gelmeyecek güzel günlere olan inancım, doğmayacak çocuklarımın annesi, yazılmamış bir romanın hiç görünmeyen karakterisin. Sen, olmayacak dualarımın en derinden gelen Amin’isin. Yazarak sileceğim seni, yaşayarak öldüreceğim. Biteceksin…

 


Tepkiniz?

0
ÇOK KOMİK
0
SEVDİM
0
SADE
0
VAY CANINA
0
KOMİK
0
KÖTÜ!
1
BERBAT
0
MÜKEMMEL!
0
KIZDIM